İçişleri Bakanı Süleyman Soylu NTV canlı yayınında Ahmed Arpat’ın sorularını yanıtlıyor, gündeme ait açıklamalarda bulunuyor.

Bakan Soylu’nun açıklamalarından satırbaşları; 

Coğrafyamızla ilgili ilkokuldan itibaren stratejik bir coğrafyada olduğumuzu tabir ederler. Geldiğim noktada şunu görüyorum, evet stratejik bir coğrafyada yaşıyoruz. Bunlar kadar değerli olan bir şey var. Büyük bir medeniyetin devamıyız. Stratejik bir coğrafya, köprü bir coğrafya, bütün bunlar varken, bu ülkenin en temel belirleyici öge medeniyetimiz.

ANKARA’DAKİ ÜÇ CEMEVİNE SALDIRI

Türkiye’ye bir tek şey sormak istiyorum. ABD son üç yılda PYD’ye 2 milyar dolar niçin yardım eder? Sanki Türklerle Kürtler ortasında bir şey oluşturabilir miyiz, Sünnilerle Aleviler ortasında bir süreç oluşturabilir miyiz diye uğraşıyorlar. Türkiye Sünni-Alevi çatışmasıyla zayıflatılmaya çalışılıyor. Bunu zayıfsanız yersiniz.

2 bin dolarlık, 3 bin dolarlık ülkede size bir oyun kurabilirler. Bunu anlarsınız fakat ses çıkarmazsınız. Türkiye’nin 21. yüzyıl öncesi tablosu buydu. 21. yüzyılın başında tam bu fay çizgileri tetiklenen bir Türkiye’de geldik. 21. asrın başından itibaren Cumhurbaşkanımız nasıl bir geçmişte bunları yaşamış, hissetmişsek, Tayyip Erdoğan da bunları bildiği için birinci problem olarak bunları tuttu.

Türkiye, Türk-Kürt problemi üzerinden Türkiye’yi zayıflatmaya çalışanlara tam da bu medeniyete, coğrafyaya yakışan bir anlayış ortaya koydu ve devam ettiriyor.

İkinci problem, Alevi-Sünni sıkıntısı, üçüncü sorun laik-anti laik sorunu. Türkiye bunu da çözdü. Türkiye 28 Şubat üzere büsbütün bu ülkenin yapısına uygun olmayan, postmodern diye tanımlanan bir darbenin sonrasını bir millet olarak âlâ yönetti. Toplumun büsbütün yeterli yönetti. Batı çalışma kümeleri, fişlemeler, insanların ayrıştırılması, ötekileştirilmesi bu millet 2002’de oyunu kullanarak tam da bu anlayışa itiraz eden bir zihniyeti iktridara taşıdı. Bugün Türkiye’de bu türlü bir tartışma yok. Kimsenin benim ömür biçimine müdahale ediyorsunuz diye bir tartışması yok.

Üçüncüsü Alevi-Sünni sorunu: 2008-2010 ortası bu ülkenin o gün Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, istedikleri vakit tetikleyebileceklerini düşündükleri üçüncü fay çizgisine da 2008’den itibaren ki belediye başkanlığı periyodunda de tıpkı anlayışı birebir mantığı ortaya koyarak devam etti.

Siz de siyaset yapsanız, değiştirsek koltukları, siz de buradan başlarsınız. Zira şayet bunu mağlup ederseniz öbür sıkıntıları mağlup ederseniz. Bu ülkede herkes ben Kürdüm diyebiliyor mu? Kimsenin bu türlü bir telaşı kelam konusu mu? Bugün beşerler kendilerini tabir etmekte ötekileştiriliyor, ayrıştırılıyor mu, hayır.

Bizim Kürt olan valimiz var, Kürt olan emniyet müdürümüz var. Alevi kaymakamımız var. Babası dede olan emniyet müdürümüz var. Ermeni kaymakamımız var. Caferi valimiz var. Özbek Türkü valimiz var. Hatta son vakitlere kadar Alevi valimiz vardı. Biz müspet ayrımcılık da yapıyoruz. Kendisini Alevi olarak tanıtan kaymakam adaylarını almak istiyoruz.

SURİYELİ SIĞINMACILAR TARTIŞMASI

2011’de başladığı vakit biz bu sürecin bu kadar uzun süreceğini kestirim etmedik.

Biz insaniliğimizden, komşuluğumuzdan, o insanların karşı karşıya kaldığı zulümden, süreçlerden farklı bir fikir içinde olamayız. Bu beşerler kendi ülkelerine dönmeyecekler mi? Elbette ki dönecekler lakin şu anda nereye dönebilirler? PYD’nin faal olduğu bölgelere mi dönebilirler? Şu anda rejimin daima bombaladığı yerlere mi dönebilirler? Türkiye uzun vakittir bu süreci de bir siyasetle yönetiyor. 

ANKARA ŞAM’LA DİYALOG KURACAK MI?

Bu işin bu problemin bu noktaya gelmesinden evvel bu türlü bir kıymetlendirme yapmak, kimin hangi düzeyde yaklaşabileceği, hangi adımları atabileceğini görmeden bu türlü bir kıymetlendirme yapmak çok kolay değildir, erkendir de. Onun ötesinde bizim sorumluluklarımız var. İnsani sorumluklarımız var, komşuluk sorumluklarımız var. Biz o insanları mevte terk edemeyiz, mevte itemeyiz.

Bizim harekat yaptığımız bölgelerde, o hatta toplam 6 milyon insan yaşıyor. O Beşerler kime itimat ediyor, kime güveniyorlar? Hayat orada daha evvelkinden çok daha olağana döndü. Endüstrisi, ticareti, iktisadı, eğitimi ,sağlığı, tarımı, üretimi var.

AZEZ’DEKİ BAYRAK PROVOKASYONU

Biz o bölgeyi avucumuzun içi üzere biliyoruz. Kimin eli kimin cebinde, kimin hangi provokatif hareketi yapmaya çalıştığını da biliyoruz. Hem MİT’in hem emniyet, jandarma ve TSK’nın bilgisi en üst seviyede. Tekrar söylüyorum, ABD, PYD’ye 2 milyar dolar yardım çıkartıyor. Bunu orada rahat bırakır mı? Kendi başına koyduğu projeyi, oyunu kurmadan bizim bu insanların kendi ülkelerinde rahat bir halde yaşamalarına yönelik adımları atmamıza müsaade eder mi?

SURİYELİ SIĞINMACILARIN GERİ DÖNÜŞÜ

Cumhurbaşkanımız bir sözde bulundu, “Cerablus, Azez, El-Bab, Resulayn ve Tel Abyad bölgesinde 1 milyon kişinin dönüşünü temin edecek adımlar atacağız” dedi. Sonraki günden itibaren havan atmaya başladılar öbür taraftan. Yani burada her hamleyi gerçekleştiriyorlar. Türkiye’de bir provokasyon yapabilirler mi? Güvenlik açısından bana nazaran Cumhuriyet tarihinin en güçlü zamanındayız. Atak yemeyiz manasına gelir mi, büyük konuşmamak lazım. Türkiye içerisinde geçmiş izlerden kalan birtakım denemelere girebilirler fakat çabucak gereğini yerine getirme kabiliyetine haiziz. Suriyeliler içerisinden bir provokasyon oluşturabilirler mi? Bu türlü bir şey olmaz, mutlaka olamaz.

Etniklik üzerinden, tıpkı vakitte ırkçılık üzerinden oluşan sorunların bir insanlık yoksunluğu olduğunu düşünüyorum. Bizim milletimizin bu türlü bir medeniyeti yok. Onun için yaklaşık 11 yıldır biz Suriyelilerle birlikte bir kardeşlik mutabakatının nasıl olabileceğini dünyaya göstermiştir.

TÜRKİYE’DEKİ SURİYELİ GÖÇMEN SAYISI

Türkiye’de 3 milyon 650 bin Suriyeli kardeşimiz var. 3 milyon 222 bin mülteci var. 1 milyon 400 bin de ikametli var. 517 bin Suriyeli şu ana kadar istekli geri döndü. İnançlı, onurlu ve istekli geri dönüşün altyapısını da hazırlıyoruz. 1 milyon 20 bin şahsa toplumsal ahenk eğitimi verildi. İdlib’de 62 bin briket mesken kurduk, yıl sonunda 100 bin 800 meskene ulaşacağız. Briket konutlarımızı bilhassa bağışlarla yapıyoruz. Fırat Kalkanı bölgesinde ayrıyeten 6 bin 600 konutun imaline başladık. 1 milyon Suriyelinin geri dönüşünü temin edebilme hazırlığındayız. Suriye’nin kuzeyinde 200 binden fazla konut yapacağız. Türkiye’de Afgan, Pakistan, Uygur Türkü, Ahıska, Suriyeli, Mısır’dan gelenler, Libya, Lübnan, yani kim varsa devlet olarak bunlarla temas halindeyiz. Gerek eğitim gerek öbür hizmetler vesilesiyle temas halindeyiz. Hem de bunların oluşturduğu sivil toplum örgütleriyle daima temas halindeyiz. Dünya da bu işi bu türlü yürütüyor. Aylardan beri bunun toplantılarını gerçekleştiriyoruz. Kim masraf, bunun kaideleri nasıl olur? Burada da bir sistem kuruldu. Zannediyorum bu yılın sonu itibariyle gidiş başlayacak. Araştırmalara nazaran yüzde 70 “Güvenli bir dönüş kelam konusu olursa biz ülkemize dönmek istiyoruz” diyor.

VATANDAŞLIK VERİLEN KAÇ SURİYELİ OY KULLANABİLECEK?

Zaten seçmen bilgileri doğum yeri itibariyle bütün siyasi partilere beş yılda iki kez veriliyor. Bu bilgilerde istediğiniz bilgi madenciliğini yapabilirsiniz. Güya bu yeni bir şeymiş üzere “Ben YSK’dan çok daha fazla bilgiye sahibim” diyor.

“YSK’dan çok bilgi var” deniyorsa kabahat işleniyor demektir. 120 bin Suriyeli seçmen var. Bunlar kimler? Çok kriterimiz var. Mühendisi, mimarı, tabibi, düzgün öğrencisi, sigortalı çalışanı var. Yani bir orta bir şikayet vardı ya, en güzellerini alıp Avrupa’ya götürüyorlar diye. Türkiye bir çadır devleti değildir. Birinci sefer de vatandaş yapmıyor. Vatandaş yapmasının kriterleri var, güvenlik soruşturması var, safahatları var. Bunlar da kanunla belirlenmiştir.

Türkiye’de 211 bin Suriyeliye vatandaşlık verildi. 120 bini de oy kullanacak.